Kur'an-ı Kerim'in Hak ve Doğru Kitap Olduğunun Delili
Kur'an-ı Kerim 1400 sene evvel peygamber efendimiz (asm) a vahiy yolu ile gönderilmiş ve sahabeler tarafından ezberlenip yazılmıştır.
Kur'an-ı Kerim'i "Münih Üniversitesi’nde kurulmuş "İnstitut für Koran Forschung", bütün dünyadan topladığı 42.000 kadar tam ve natamam Kur'an nüshasını bir araya getirip tasnif etmiş ve elli yıl süren bir mukabele ve tetkikat sonunda bunlar arasında bir iki hattat hatası bir yana, hiç bir nüsha farkı olmadığını tespit etmiş ve bu durumu bir raporla dünyanın gözleri önüne sermiştir. Bu Enstitü, içindeki vesikalarla birlikte II. Dünya Harbi esnasında Amerikan uçaklarının bombardımanları sırasında berhava oldu."
Bunların yan sıra Kur'an-ı Kerim'in içindeki "2. Bakara Suresi 23 ve 24 , 17. İsra Suresi 88 , 11 Hud Suresi 13 , ayetlerinde Kur'an-ı Kerim'in benzerinin getiremeyeceğinin kanıtı mevcuttur.
Bu kitap Arapça yazılsa bile Arapça belagat kurallarını bile altında bırakmıştır. Yani o anlatımdaki düzeni ve yerinde anlatımı Arapçanın ve bütün dillerin üstündedir. Mesela; bedevî bir Arap “Fesda’ bima tü’mer” ayetini işittiği vakit hemen secdeye kapanmış, ona “Sen Müslüman mı oldun?” diye sorduklarında “Hayır! Ben sadece bu ayetin belagatına secde ettim” demiştir.
"Belâgat; bir düşünce ya da duygunun yerinde ve zamanında manası en açık şekilde ve akıcı bir dille ifade edilmesidir. Belâgat kitaplarında sözün fasîh (=açık, anlaşılır ve akıcı) olmak şartıyla muktezâyı hâl ve makam denilen (a) söyleyenin, (b) söze muhatap olanın, (c) dile getirilecek düşünce, duygu ve hayalin durumuna uygun şekilde söylenmesi olarak tanımlanır."
Kur'an-ı Kerim'in indirildiği günden bu güne ister arap olsun ister başka milletlerden olsun isterse de başka dillerde olsun birçok ateist edebiyatçı, şair ve yazar gelmiş geçmiştir. Hatta Kur'an-ı Kerim'in indirildiği döneme bakarsanız cahiliyet daha fazla idi ve Peygamber efendimiz (asm) kendisinin de okuma ve yazması yoktu bu yüzden bu anlatım belagatını bilmiyordu ve Kur'an-ı Kerim'i bu denle belagatlı yazmasına imkan yoktu.
Hem cahil bir kişinin şöyle ayet koyması saçma olurdu.
Bu Ayetler;
Ve eğer kulumuza indirdiğimiz şeyden (Kur’ân’dan) şüphe içindeyseniz, o zaman o’nun mislinden bir sure getirin ve Allah’tan başka şahitlerinizi de davet edin, eğer siz sadıklarsanız. (BAKARA 2/ 23)
De ki: “Eğer ins ve cin (insanlar ve cinler) bu Kur’ân’ın bir benzerini getirmek için içtima etseler (bir araya gelseler); onların bir kısmı, bir kısmına yardımcı olsa bile onun bir benzerini getiremezler.” (İSRA 17/88)
Yoksa: “Onu uydurdu mu?” diyorlar. “Öyleyse onun gibi uydurulmuş olan 10 sure getirin. Ve eğer siz, doğru söyleyenlerseniz, Allah’tan başka gücünüzün yettiği kişileri de çağırın!” de. (HUD 11/13)
Bu ayetlerde hadi bir kitap getirin yapamadınız mı 10 tane sure getirin onu da mı yapamadınız 1 tane sure getirin diyerek meydan okuyor. "Bilindiği üzere Kur'an-ı Kerim'in en kısa suresi 108. Kevser suresidir."
1400 yıldan bu güne bu inkar edenler neden Kur'an-ı Kerim gibi belagatlı bir kitap yazmadılar, kitabı geçtik neden 10 sure yazmadılar, hadi 10 sureden de vazgeçtik neden 1 tane sure yazmadılar aynı belagatta? Neden hep kılıç ve silah ile alt etmeye çalıştırlar? Oysa ki sadece 1 tane aynı belagatta sure yazsalar dı. Kur'an-ı Kerim'i alt edebilirler ve can vermelerine gerek kalmazdı.
Bir de yakın tarihimizden örnek verelim;
On dokuzuncu asrın son yıllarında İngiliz Parlamentosunda kürsüye çıkan Müstemlekeler Bakanı Gladstone elindeki Kur’ân-ı Kerimi göstererek şunu söyler:
“Bu kitap Müslümanların elinde kaldıkça biz onlara hakikî hakim olamayız. Ne yapıp yapmalıyız; ya Kur’ân’ı ortadan kaldırmalıyız veya onları Kur’ân’dan soğutmalıyız.”
demesine rağmen Kur'an-ı Kerim'i yazmaya teşebbüs bile etmemiştir. Çünkü hiç bir yazılan kitap sadece onun belagatına bile yetişemezdi.
İnkarcılar "Bilim buluş yapıyor. Müslümanlar bu Kur'an-ı Kerim'de vardı diyor" Demelerine Cevaben.
Kur'an-ı Kerim herşeyin sonucunu vermiştir. Mesela "34. Sebe Suresi 3. ayetinde (Ve kâfirler: "O saat (kıyâmet) bize gelmeyecek." dediler. De ki: "Hayır, gaybı bilen Rabbim, mutlaka onu size getirecektir. Göklerde ve yerde zerre kadar (bir şey bile) O'ndan gizli kalamaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü dahi hariç olmamak üzere Kitab-ı Mübın (Apaçık Kitab)'ın içindedir.") zerreden bahsederken insanlar araştırmalar sonucu maddenin en küçük yapı taşı olan atomu bulabilmişti, müslümanlar olarak ta bu kurandaki geçen zerre kelimesine atom ile yorumlamışlardır. Ancak günümüzde bilim Atomunda parçalandığını ve Kuark çeşitlerini ortaya çıkarınca anlaşılıyor ki Allah bu küçük parçaları bildiği için Kitabı olan Kur'an-ı Kerim'e yazmış. Buradan da anlaşılıyor ki insanlar için günümüzde zerre denilen madde kuark ancak bundan daha küçük maddeler var ise Allah bizlere o maddelerden bahsediyor.
İnkarcıların Meal Değiştirmelerine Cevaben.
Şöyle bir gerçek vardır ki Arapça Türkçe'ye göre daha zengin bir dildir. Türkçe'de 111 bin türetilebilecek kelime varken bu sayı Arapça'da 1.5 miyondur bu yüzden Arapça kelimelerin tam Türkçe karşılığı bulunmayan kelimeler vardır. Örneğin; Bilmukabele
Bilmukabele; Karşılık olarak. (Davranış töresinde) ben de, size de, sizlere de. Birinin söylediği söze karşılık söylenen "ben de, size de, sizlere de" anlamında kullanılan bir söz.
Örnek: "Hürmetler ederim. - Bilmukabele.
kelimesidir. yani kelimeye kelime karşılığı değil kelimeye cümle karşılığı vardır. Bazende aynı kelime bir çok anlama gelebilir. Buna örnek ise "Hamd, "Övgü" ve "Şükür" Kelimelerinden Daha Zengin Anlamlıdır "Hamd"i, "övmek" diye tek kelimeyle ifade etmek yeterli olmaz. Türkçede yine övmek olarak bildiğimiz medih (methetmek) herhangi bir güzellik ve nimeti bizzat kendisinin kaynak ve sahip olup olmamasına bakmadan ve yüceltme duygusu taşımadan övmektir ki, hamdin yerini tutmaz."
Bu sebepledir ki Kur'an-ı Kerim'in melai ile tam anlam çıkartılamaz ve tam anlamı için tefsir gereklidir. Sadece Meal anlamında kullanmak dilimizin kısıtlı olmasından dolayı kelimelerin tam anlamını verememektedir.
Diğer Yazılarımızı Okumak İçin Aşağıdaki Başlıklara Tıklayabilirsiniz..
Yorumlar
Yorum Gönder